2 Mart 2011 Çarşamba

Andrei Tarkovski- Andrei Rublev -1

RUBLEV

Bir yönetmen olarak; eski bir sanatçıyı anlatmak istiyorsunuz. Belgesel kıvamında değil de; kendi düşünsel temellerinizin doğrultusunda bir hayat tarzı kurmak niyetindesiniz.

Yani siz; bilinçli olarak araştırdığınızda bu kişiyle ilgili bir hüküm verdiniz. Bu adam şu doğrultuda hareket eden birisi dediniz...

Tarihi altyapıyı buna göre, düşüncenize göre, gerçeğe yakın bir şekilde kurdunuz.

Toplumun genelinin düşündüğüne kıyasla çok farklı bir yaklaşım oldu bu.

İlk önce; siz; toplumun düşünce tarzının dışına kendi kişisel çalışmalarınızla çıkmıştınız. Kendi düşünsel çabanızla mutlak bir doğruya vardırmıştınız sezgilerinizi...

Hem din, hem estetik, hem insanlık ve hizmet, hem de sanat konusunda farklı düşünceleriniz vardı.

Mutlak doğru; bunun gerisinde veya ilerisinde olamazdı. Bu kesinlikle doğru olandı. Doğruydu da...

Lakin; bu mutlak doğrunun uygulama hataları kişiden kişiye farklılıklar gösteriyordu...

İşte yönetmen olarak sizin mutlak doğrunuz ve "filmde anlatmak istediğiniz mutlak doğrulu adam"; aslında sizin anlattığınız adamla birlikte beraber varolmanızdır.

Periyodik bir dalgalanmanın tarihi tekerrürün başka bir kaptan dışarı fışkırmasıdır.

Ruhun; kendini başka bir şekile bürümesidir.

Geçmişte var olan bir adamın farklı bir tarihte yeniden yaşaması ve insanlığa hizmet bayrağını daha da ileriye aktarmasıdır.

Yumurta ve spermin genetik paslaşmasıdır.

Bir saygı duruşudur.

Bir Andrei Tarkovski'nin bir Andrei Rublev olması, 1400 yıllarındaki "mutlak doğrunun" 1966 yılında ortaya çıkmasıdır.

İlk insandan beri var olan bir mutlak doğrunun...

Bakın; bir ressamın bir eserinin başka bir sinema eserinde ortaya çıkmasından bahsetmiyorum. 

Bir düşünen adamın; başka bir düşünen adamda film yapmasından bahsediyorum.

Anladınız mı!

İLK PARÇANIN DÜŞÜNCELERİ


İlk önce keşişleri; tarihi altyapıyı göstermek üzere biraz gezintiye çıkartalım.

Hazerfan gibi uçan balon ile açılış yapıp halkı da betimledik.

İnsanları güldüren; oyalayan, yapması gerektiğini unutturan ve yaşamak için bir aldatmaca yaratan soytarıyı aldı götürdüler. 

Din adamları, soytarılar, krallar ve sanatçılar vardı...

Çok mu burnunu sokmuştu acaba, çok mu zeki olmuştu bu soytarı...

Rublev; çok popüler o zamanlar. Tüm soylular onu arıyor:

Katedrallerinin mimari tasarımları için. O hem ünvan hem de para kazanıyor.

Yalnız sonraları; bir sorun var artık yapmak istemiyor.

Mezheb sınırındaki dini düşünceler problemli gelmeye başlıyor kendisine. Ortodoks ve Katolik olanlara bir protest yapı kuruyor kendince.

Evet bir yaratıcı var. Bu yaratıcı belirli bir sistem kurmuş ve bu sistemin karşılığında bizden istenilen çok basit.

Rublev; kendisinin durumunda ama kendisine itiraf edemediği doğrudaki insanları "yaktıklarını, astıklarını" "kafir" diye çöpe attıklarını görüyor.

Sorguluyor kendisini; eğer inanmamanın doğru olduğunu bulabilse içerisinde, eğer inanmak ve tanrının yokluğunu kanıtlamak doğru olabilse hemen vazgeçecek davasından. Çıkartacak keşiş elbiselerini.

Ticaret yapan kiliselerden, tapınaklardan kurtaracak kendini.

Ama var; Tanrı var, güç var. Yaratan var...

Ne yok diyor o zaman...

Yok olan ne...

İşte Rublev; işte Tarkovski...

Godard diyor ya hani:

" Sinematek gençliği; filmler hakkında yazarak yeni bir film yapanlardan oluşur" 

Tarkovski'nin Gizli SİNEMASI


İvan'ın Çocukluğu, Rublev ve Solaris'i biraz ayırmak lazım bir kenara...

İvan'da meşhur bir sahne var; alt açıda öpüşüyor asker ve kadın.

Rüyalar biraz mistikleme çabası kokuyor.

Rublev'de düzeliyor bazı şeyler ve bütününde hareket eden bir zaman algısı kuruluyor. İsanın çarmıha gerilmesi, alt ses gerçek, çarmıha gerilme kurgu ve birbirine benzeştirme fiileri aynı zaman algısına işaret ediyor.

Solaris; biraz sıkılgan bir adamın filmi. Çok fazla plan ve kamera hareketi. Ayrıca bilim ile sinemanın acele bir şekilde buluşma çabası. Para da var elimizde o yüzden böyle oluyor...

İvan ve Rublev'de; Stanislavki- Meyorhold- Eisenstien sinemasının etkileri görülüyor.

Rublev'de uçan balonun yere düşmesi ile atın yere düşmesi sahnesi bir Eisenstein A+B'si...

Tabi karar vermek zor. O kadar büyük bir altyapı var ki geçmişinizde; Tarkovski'nin arkasında. Nasıl bıraksın hepsini birden güzelim.

Lakin; Mirror, Stalker, Nostalgia ve Kurban farklılar...

Zaman algısındaki durum tam netleşmese de; eski Rus sinemacılarından kurtulmuş Tarkovski'nin eserleridir bunlar.

Oyunculuk olarak Kurban filminde tam bir ferahlık sezeriz. Stanislavski'ye laf sokmalar başlamıştır. 

Film yönetimi ve zaman algısı; Stalker ile belirir. Dostoyevski ve Tolstoy da aradan kaybolmuştur artık. 

Mirror; bilimselliğin "içeri kişiselliğe" dönüşmesine göre şekillenir. Anılar canlanır ve kişisel yaratı başlar.

Nostalgia ya birşey demiyorum. Daha sonra diyeceğim.

Rublev filmi; halen net bir sinematografi ile uğraşmayan lakin kişisel olarak din ve hayat konusunda belirli bir fikre sahip olan bir yönetmenin eseridir.

Öyle bir ressamın resimidir işte bu.

Devam ederiz...

02/03/2011

Krzysztof Kieslowski- Dekalog- 3- YALAN SÖYLEME!

YALAN SÖYLEME!

Sebt günü dedikleri bir gün var. Sabbath Day deniliyor aslında. Hint- Avrupa dilleri kabulüne göre j- z, b ise p olabiliyor.

Sebt; Sept; September oluyor da hani.

Ben de bir Eylül ayında doğmuştum o yüzden aklıma geldi. Ben de doğarken tatil gününe, ibadet için başka her şeyden vazgeçildiği güne denk gelmişim...

Sebt günüyle ilgili olan 10 emirden (!) Kieslovski'nin filmlerine göre yorumlayanlar 3. filmi; "Sebt gününde holy olmak" olarak isimlendirmişler.

Yalnız; ben filmi izlediğimde "yalan yere" konuşmak ve doğal olarak da "yemin vermek" " for the god" manalarına göre yorumladım.

Bu film yalan söylemek, bir fiili durumu kendi lehine çevirmek için ahlaki sınırları zorlamak "metaforu" üzerine yorumlanmış diyorum yönetmen tarafından...

O yüzden bu 3. filmi diğer 10 emir ve diğer dini metinleri taradığımda gördüğüm (Remember the Sabbath Day to keep it holy) lafzına göre değil de; (thou shall not take the name of the Lord in thu god in vain) mantığına göre yorumladım.

Yalan söylemedim yani, biraz vakit ayırıp metaforu çözmeye çalıştım.

Sen de yapmalıydın...

YALANCININ MUMU

Bayan arkadaşımız; noel'ini yalnız geçirmemek adına, bir takım değişik stratejiler oluşturuyor.

Evli olan eski sevgilisini yanına çekebilmek için gerçek kocasının kayıp olduğu yalanını söylüyor. Sabaha kadar iki eski sevgili etrafta dolanıp duruyorlar.

Bu arada olan; evde kocasının geri gelmesini bekleyen ev kadınına oluyor.

Nuri Bilge'nin Üç Maymun'u gibi Kadın Sevgilisine, Koca Karısına ve Adam- Bizlere yalan söylüyor.

Adam; halen unutamadığı sevgilisin yalanını anlayıp yanından ayrıldığında evdeki karısına da yalan söylüyor.

Bize de yalan söylüyor yani...

Film yeniden en başa, yalan üzerine kurulmuş hayatın temeline dönüyor.

Döngü bu; ne yaparsanız yapın, yalan yere konuştuğunuz önemli noktayı ihtiyari olarak doğrulamadıkça yapmak istemediğiniz zararlı alışkanlıklarınızdan vazgeçemeyeceksiniz.

Mumunuz da bitiyor benden söylemesi...

FİLM

Bu sefer bir dönüşüm yok. Yani geniş bir metafor olarak; hayatının eksikliklerine ses çıkartamamak var temelde.

Karını kaybetmek istemiyorsan göz yumacaksın.

Sevgilinin yalnızca fiziksel güzelliği seni kendine çekmeyecek.

Karın çirkin olsa da senin nazını çekebilecek bir kapasiteye sahip olacak...

Mavi gözlü sarışın kadının karşısına; esmer ve "göz doldurmayan" bir kadın konulmuş. Bir tarafta arzu ve isteğin kamçıladığı yalanlar, bir tarafta sabit ama doğru bir hayat tarzı.

Sigarayı bırakacaksın. Kahveyi bırakacaksın. Kola içmekten vazgeçeceksin. Yalan söylemeyeceksin.

Zor be arkadaş, hem film için, hem bizim için...

02/03/2011