17 Haziran 2010 Perşembe

The Groundhog Day (Köstebek Günü)

50 First Dates filminin ana temasını kuran, her uyandığında saat ve mekanın aynı olduğu bir günü uzun bir süre boyunca yaşayan kendini beğenmiş, enaniyet duygusuyla kaplı Bill Murray'in gizli bir arınma sürecinden geçmesini anlatan bir komedi filmi. Açıkcası neden bu tür bir olayı yaşıyor bilemiyoruz, ama hisselerimiz bize; Bill'in yapımcısı Rita ile kurulabilecek bir ilişki için kendini aşmasını, bazı şeyleri elde etmek için biraz çaba sarfetmesi gerektiğini söylüyor. Harika bir yapıt, köstebeklere dikkat edin efendim!

Delicatessen (Şarküteri)

Şarküteri; Jeunet (Amelie) ve Caro yönetiminden sürreal bir yapı. Bir iş başvurusunda sorulan soru nedeniyle ilgimi çekmişti. Yiyecek bir şey bulamadıkları için; elaman ilanı veren ve bu ilana gelen çalışanları tamir işlerini yerine getirdikten sonra; kesip yiyen bir apartman ortamı. Kasap, komşular ve yeni gelen Dominik Pinon'un oynadığı palyoçunun kasabın kızına aşık olması. Bu durumda kızını çok seven baba bu yeni elemanı da kesecek mi? Yoksa müzik ziyafetinin tüm filme yayıldığı bu filmin sonu da klasik bir Hollywood klasiğine mi benzeyecek? Palyaçoyu kurtaran bir yeraltı örgütü de olacak mı? Soru da buydu zaten!

Beyaz Bant (Das weisse Band)

Beyaz bant; masumiyeti temsil eder. Masumiyet; günahlardan kefareti ve ardından temizliği temsil eder. Küçük çocuktaki keder; babasının (peder) kurallarına uymadığı için midir, yoksa kendinde işaretini bulduğu ahlak öğelerine saygı için mi? Cezaları isevice tanrı mı verir; yoksa kendini onun huviyetine bürünerek tanrılaştıran bir yaşayan mı? Kötü huylardan arınmak için, günahların kefarati için zalimce davranışlar gerekli midir? Günahın cezası neye göredir? Yoksa bu filmde anlatılan köy; tüm dünya kötülüklerini içinde barındıran bir minyatür müdür? Bolca soru ve cevapsız bırakılan durumlar. Önemli olan cevap aramak mı, yoksa farkı farkedip soruyu sorabilmek mi? Haneke'nin manipülasyonu olmadan bir köy hayatı izlemek, ahlaki değerlere bakış atan bir siyah- beyaz film ortamı bulmak. Deneyin!

The Chaser

Takip ediyoruz. Kore'nin futbolundaki gibi siyasi- hukuksal otoritesinin dağınıklığını seyrediyoruz. Alt birimlerin kuvvetsizliğini, büyük birimlerin çaresizliğini takip ediyoruz. Karizmatik otoritenin faili; kendinden başka bir şey düşünmeyen bir adamın; dönüşümünü, fedakarlıklarını görüyoruz. Değişik bir katil tiplemesi ve korkusuzluğu, köstebek yapının alt tabakadaki yansımasını görüyoruz. İşler ne kadar karışık ve tutarsız. Farkımız; olumlu sonuçlanmayan hikayemiz ve insanı duyguların ayyuka çıkması. Bakın isterseniz!