28 Ekim 2011 Cuma

Andrei Zvyagintsev- The Return (Dönüş)



AH KÜÇÜK ANDREİ

Stalker'ın (Andrei Tarkovski) Dream Squence (Rüya sahnesi) görselinde bir açılış sahnesiyle başlıyoruz.

Bir yönetmenin anısını ayakta tutmakla, bir yönetmeni kopyalamak arasındaki o ince farkı kavradınız mı!

Bir yönetmeni sinema tarihindeki en önemli noktaya koyabilirseniz (bilinçli), o zaman o yönetmeninin biçimsel açıklıklarını (günümüze uyarlanan sinema biçimi) yakalamalı ve daha ileriye adım atmaya çalışmalısınız.

Ama kimin sanatçı, kimin yönetmen olduğunu bilinçli bir şekilde deneyimlemek, çok büyük bir iştir.

130 senelik yönetmenlik arşivi var önünüzde. Hadi bakalım, çıkın yola...

Deneyin!

Stalker'ın görselinden devam edelim:

Görselinde...

Sadece görselinde demiştik.

Evet görselin içinde, görsel (görmeye meyilli) "atmosfer" dahilinde benzerlikler var iki yönetmen arasında. (Tarkovski- Zvyagintsev) Doğu (meditasyon- Artemyev) müziğinin o direkt kalbe nüfuz eden etkisi, suyun derinliği (su altı), babanın teknesinin batışını gösteren imgeler...

Andrei isimli bir yönetmen. Meslaktaşı gibi aynı coğrafyalardan bir yönetmen...

Eisenstein'ı ve Tarkovski'yi özleyen eski Sovyetler'den...

Ya.

Filmin rengi tabirini kullanırız: Filme en son aşamasında uygulanan ve film fikrinin en başında karar verilen atmosferi tanımlamak için.

Gri, açık yeşil, kırmızı, turuncu.

Film "color correction" sayesinde taslak halinde düşünülmüş bir fiziksel- psikolojik etkiye sahip olur. Filmin kendisini tanımladığı, oyunculuklarını ve karakter- tip ilişkilerini betimlediği bir yardımdır bu.

En klasik seyirci bile; gri renkli bir filmde "mutlu son" (happy ending) beklemekten vazgeçmiştir. O yüzden çok digital olmayacak şekilde filme atmosfer tanımlamak, filmi psikolojik olarak renklendirmek, en acilinden bir kurtuluştur bizim için.

Ama...

Filmin renginin, film içinde ortaya çıkacak bir kişisel hakikatle bağlantısı şüphelidir.

Filmin sadece rengiyle, en gözde olan yönetmenine benzemeye çalışılan yönetmenler de problemlidir.

Her Sovyet toprağının meyvesi yönetmen; çok büyük bir geçmişle dünyaya gelir ve ne yazık ki bu geçmişinden vazgeçmeden (bilinçli) de benden tam not almakta zorlanacaktır.

Benden söylemesi!

BABA

Baba sevgisini içine atmış iki küçük çocuk. Unutmak istedikleri babalarını, kurtulmak istedikleri babalarını, zihinlerinin en derinlerine itmişler. (Bilinçdışı- Bilinçaltı)

Çok derinlerde acılar içinde iki çocuk.

Her şeyi bir oyun olarak görmekteler. Erkekliklerini, babalarının onlara sağlayamadığı kuvvetlerini gururla savunmaktalar.

Ve...

Ansızın çıkıp gelen baba.

Büyük adamdır. Güçlü, sert, karizmatiktir kendisi...

Hiçbir şey olmamış gibi girer çocukların hayatına.

Babanın kim olduğunu, neye benzediğini, ne tür işlerle uğraştığını ne biz biliyoruz, ne de çocuklar.

Gizem de burada...

İKİLİ GRUP


Eğer bir çatışmanın etkinliğini artırıp filme yön vermesini isterseniz (istenen bu) karakterleri (çocukları) tepkileri boyutunda zıt dürtülere sokmanız gerekir.

Küçük çocuk; büyüme çabasında, babası gibi, biraz huysuz, biraz dobra, gururlu...

Büyük çocuk; büyümüş de küçülmüş; annesi gibi, bam teline basmadan ses çıkartamayan...

Sınırlar da böyle çiziliyor.

Eğer çok iyi (saf, temiz) bir karakter yaratmak isterseniz; tam tersi bir karakteri yerleştirin senaryoya, ne kötüyü kötü yapmak zorunda kalasınız, ne de çok iyiye çok iyi olabileceği eylemler bulasınız.

Yani...

Küçük çocuğun her hareketi, büyük çocuğun hareketlerini betimliyor; yine tam tersine küçük çocuğun her hareketi büyük çocuğu.

Anne ve babayı betimliyorlar, işte anlayın!

Aileyi...


Hem de ailenin bu bireylerini göstermeden...

Bu ikili grup; bir babanın iki oğlu, çatışmanın odağında babalarını öldürüyorlar. Belki bilerek, belki bilmeyerek...

Babalarını cezalandırıyorlar...

Haketmiş babalarını!

Zvyagintsev

Çocukların ikili muhabbetleri, çocukların seçimi, film rengi, atmosfer tasarımı çok yerinde.

Öykünün biçimlenişi, anlatımın sadeliği güzel.

Yalnız; görsel dinamik sallantıda...

Genel planlarda yakalanmaya çalışılan manzara resimleri hızlı seçilmiş, üzerine düşünülmemiş...

Klasik bir öykü anlatma, öyküyü anlatıp gitme havası, yönetmeni istediği şeyleri yapmaktan, planlar üzerine derin düşünmekten alıkoyuyor.

Öykünün (görsel fikir- edebi fikir) ardışık sahnelerle resimlenerek anlatılmaya çalışılması kendini geliştirmeye çalışan bir yönetmen için büyük bir handikaptır:

Bakın.

Görsel düşünmeli, görsel uygulamalıyız.

Neyi anlattığımızdan ziyade, nasıl anlattığımıza odaklanmalıyız.

Daha önce anlatılan bir şeyi anlatıyorsak eğer; ne yapıp edip bunu başka bir şekilde anlatmalıyız.

Vazgeçmeyin.

İlkelerinizden vazgeçmeyin, tüm dünya size sırtını dönse de vazgeçmeyin.

Ancak o zaman; kendi dilinizi bulabilir ve Andrei Tarkovski'yi taklit etmeyi durdurabilirsiniz..

Değil mi Zvyagintsev...

Şimdilerde ne düşünüyorsun!

29.10.2011