26 Kasım 2010 Cuma

FEYLOSOFLARIN SİNEMASI

Artık sessiz kalma, sır tutma devri değil biliyor musunuz! Milenyum tarihiyle birlikte açılımlar yavaş yavaş ortaya konulmaya başlandı. Dikkatle incelerseniz, bilim dallarını da araştırırsanız bir çok yenilikle 2001 yılı itibariyle karşılaşmaya başladığımızın farkına varırsınız. Bu tarihten sonra sanat adamlarının da önemli noktalarla karşılaşması olasıdır.


Eski zamanlarda; M.Ö mesela, sanatçı dediğimiz adamların; bilimle, matematikle, astronomi ve astroloji ve tabi ki antropoloji ve getirisi embriyoloji ile alakadar olduklarını göreceksiniz. Her biri bir özelliğinin üzerine gider onu son noktaya ulaştırmaya çalışırdı ama diğer data sentezlerini de ihmal etmezlerdi. Yunanlılardan sonra 1000 li yıllarda Doğu'da da bazı insanlar bu işi takip etmeye devam etti. Sonra İsevilerin reformlarında da karşılaştık bu insanlarla. Bu adamlar insan varoluşunun tüm açılımlarını takip ettiler ve bir takım gizli sırları sanat başlıkları altında anlayacaklara anlatmaya çalıştılar. Genetik bir miras oluşturdular aslında. Sanat; bir sır aktarımı mekanizmasıydı. İçinde yaşadıkları bölgenin genel havasının (çoğunluk) tersine mesajlar yolladılar insanlık tarihine, geleceğe. Zaman aşırı oldular, ancak sonraki nesiller ya da kendi kafadaşları çözmeye başladı bu durumları. Bu adamlar bilim ve getirileri ile bir takım çözümlere ulaşıp paket halinde sanatladılar bunları. Herkes yoklamasın diye.

Kimilerini üzecek belki ama sanat hem teknik hem içerik, hem de oluşturduğu estetik bakımından ölçülebilir bir merkeze sahiptir. Sanat; şimdiki gibi sadece sanattan anlayan adamın işi değildir...

Evrenin farklı oluşumlarla ortaya koyduğu tüm eserler; hesaplanabilir bir olgu temeline sahiptir. Bu sanat ya da bilim için de geçerli bir olgudur.

Şimdi bunu bilmek ve tarih üzerinde araştırmak şöyle bir noktaya ulaştırır bizi:

DİN kapsülü altında insan düşüncesinin sonuçlarınından bizi uzak tutmaya çalışan siyasi güçler, SANAT-DİN ayrımına girerek insanların gizli mesajları aktarmalarını bitirmeye çalıştılar. Siyasi güç ile desteklenen bu politikler güçlenmek için SANAT- BİLİM ayrımını da kurmaya çalıştılar. İnsanın en temel sorunlarını işleyen düşünürleri SANAT- FELSEFE ayrımıyla da güçsüz bırakmaya çalıştılar. Yani bir (1) olan ve genellikle zeki ve akılca üstün kişilerin topluca oluşturdukları (tüm bilim dallarının getirileriyle) sanat eserleri, sanatçılar başlığı altında avam tarafından da uygulanmaya başlandı.

Dikkat ederseniz; SANAT eskiden alim ismiyle lakaplanan, 7 önemli ilmi içinde bulunduran kişiler tarafından özenle uygulanıyordu. Bunlara feylosof da denir. Şimdiki gibi filozofum diye geçinenler yalnızca aldıkları zihin felsefesi derslerini tekrar etmektedirler. (Plato, Aristo, İbni Sina, Da Vinci, Hans)

Sanatın aristokratik olması buradan gelir. Bu feylosoflar gizli mesajlarını sanat ile ilerilere ulaştırırken şu ayrıntıyı da dikkate alırlardı:

Eğer yalnızca ilim yoluyla oluşturulan bir mesaj aktarsalar, yani bilimsel buluşlarını sanatlaştırmadan aktarsalar bu durumda kendinden sonraki nesiller bu yazıları eleştirip daha ötede olan teknolojik gelişmeler ile bu artimetik bilgileri ekarte edebileceklerdi. Bu yüzden Şiir, Resim, Hikaye ve son zamanda Sinema bir şifreli aktarım metodu olarak kullanılacak ve bu sanat eserleri belirli bir fikri dayatmadığından dolayı önüne geçmek, daha üstünde bir ilim oluşturmak gibi bir problemleri olmayacaktı. Sanatı 2 büyük 1 gibi konumlandırmak, tarihten dolayı sorun verecekti. Şimdi...

İslam yayılımından önce Kadim Bilgeler gizli anektodlar içinde aktardılar bunları, İslamdan sonra tasavvuf ile aktarıldı bunlar. İslamın genel havasında resim çizmek ve heykel yapmak yasaklanmıştı lakin isevi kaynaklı bilim adamları da şiir yazmak yerine resim ve heykelle anlatıyorlardı hayatla olan ilişkilerini.

18 ve 19. yüzyılla birlikte bu yasaklar kalkmaya başlayınca bu sefer çok daha farklı bir şey gelişti. Bu stratejik plana göre bilimle uğraşanlar bilimci olacak ve salt bu işle meşgul olacaklardı, sanatla uğraşanlar sanatçı, felfeseciler kavram oluşturanlar vb... Bilgiye ulaşmamız her türlü engelleniyordu. Sınıflandırılıp belirli bir para- iş- meslek mekanizmasının içine oturtulduk.

Bu sınıfların oluşumları da çok göze çarpıyordu: Dinle alakası olan yani Ortaçağ ile bağlantılı olarak Ruhban sınıfları, İslam topraklarında ise tarikat bireyleri bir takım meditatif uygulamalarla belirli manevi keşifler yakalıyor ve bunu şiir, resim merkezli olarak bize aktarıyorlardı. Dinle alakası olmadığı düşünülen bilim adamları ise direk olarak ilimle aktarılması gereken eserler ortaya koyunca, dinle ilgilenen sınıfların entelektüel bireyleri Sanatçı, dinle alakasız olan bilimle uğraşmaya çalışanlarda Bilim Adamı olarak konumlandı.

Bu ayrım Aneksimander'i, Thales'i, Sokrat'ı, İbn'i Haldun'u, İbn'i Sina'yi, Ömer Hayyam'ı, Raphael'i , Van Gogh'u, Rum-i Celaleddin'i unutturabilecek değildi ya. Milenyum artık bu ilimleri tek bir potada birleştirmek için geri geldi.

Güçlü bir çağ bekliyor bizi. Bu saklı feylosoflar (alimler) ortaya çıkacaklar ve çıkıyorlarda. Sinemanın tarihini ezberleyip, fizik sırası gelince benim işim değil o diyecekler artık işiniz çok zor.

Yazının sonucu olarak; sanatçının konumunu artık hiçbir şeyden anlamaz bir ruh adamı olmaktan çıkartıyoruz. Kamera tekniği denilen şeyin sinemanın salt bilimi olmadığını hatırlatıyoruz. Güçlü alimlerin iyi birer sanatçı olacaklarını, Kuantum ve Holografi ile, İnsan ve Varoluşu ile, Eski Gizli bilimleri aktaran şiir ve resim ile yakından ilgilenen ve kendi alanında başarılı olan gençler yetiştiriyoruz.

Şiirsel sinema deyip duruyorlar:

Dam Üstüne Düşmüş Kedi Maması

Seni Sevmiyorum,

Kedi Ölmüş Oldu Gönül Yarası

Seven de Sevilen de Benim...

sanıyorlarki şiirsel sinema bu dizaynda haşhaş etkisi altında zihinsel saçmalıklar oluşturan adamların şiirlerinin resimlenen halidir. Şiir bilimin ve estetiğin buluştuğu noktadır. Şiir yazmak için 7 önemli ilminde temellerini aşındırmak zorundasınız. Canı sıkılan şair oluyor, Kabuki ile Haiki zırvalıyor.

Bilmeden olmaz güzellerim, matematik, fizik, astroloji, astronomi, evren bilim, estetik, dilbilim olmadan olmaz.

Sinemacı olacaksan, derdin olsun bazı bazı...