29 Ekim 2010 Cuma

DOGVİLLE

DOGVİLLE KASABASI

Küçük bir kasaba. Yapay gerçeklik yaratacak tüm detaylardan yoksun. Dikkati kasabaya, içinde yaşayanlara ve içerideyken yapılabileceklere çekmek için yapılmış bir estetik tercih. Kasaba bir dekor; tebeşirle çizilmiş, içerisine statik dengeyi kurabilmek için biraz oyalanma gereci eklenmiş. İşte böyle, içinden bir türlü çıkamadığınız küçük bir kasabanın özellikleri ile başbaşa kalıyorsunuz, koca film boyunca. 170 dakika civarında.

KİBİR

Filmin sonunda apaçık kendini gösterse de kibir öğesi, filmin giriş sekansından itibaren gizli gizli kendini ana öge olarak bizlere sunuyor. Hata işlemekten korkan bir kadın var (Nicole Kidman), yüksek manevi değerlere sahip olduğunu düşünüyor ve Dogville'e istemediği nedenlerden dolayı işi düşüyor. Hikaye başlıyor...

Toplumsal değerlerin hiçe sayılarak işlendiği bir hata karşısında kalsanız ne yaparsınız. Hem de tekrar ve tekrar. Eğer derin düşünenlerden değilseniz! bu zulüm içeren hareketlere kesinlikle bir karşılık verirsiniz. Derin düşünüp de "bu iş benim başıma neden geliyor" diye sorgularsanız eğer kendinizi; sonuç olarak bir dahaki tekrarda ya kendinizi ya da karşıdakini suçlamaya başlarsınız. Ya eğer yüksek ahlaki değerlere sahip olduğunuzu düşünüyor ve insanları her zaman hata yapabilen varlıklar olarak konumlandırıp kendinizden ayrı bir tarafa yerleştiriyorsanız. Garson yemeğinizi her zaman geç getiriyor ve ses çıkartmıyorsanız. Söz verilen yere geç kalan arkadaşınızın -hoşgörü kapsülü içinde sessiz kalarak-, tekrar aynı hataya düşmesine göz yumuyorsanız. Kendiniz hata yaptığınızda özür çeşitlerinin her türlüsünü ortaya çıkartabilirken, arkadaşınız hata yaptığında ona özür dilemek için bile fırsat tanımıyorsanız. Sizce bu merhamet, sizce bu hoşgörü, ya da sizce bu davranış biçimi yüksek bir ahlaki modülü işaret edebilir mi.


İşte gizli KİBİR. Tüm film boyunca bunu görüyoruz. Bariz hataların tekrar ve tekrar karşımıza çıkması bizi kendimizi sorgulamaya itiyor. Bu kasaba, bu insanlar, ya da bu yeni gelen kadın ne çeşit insanlar böyle...

İstemediğiniz bir hareketin tekrarlanmasına tepki koyamayıp; BEN hala nasıl affedici olamıyorum diye ikileme düşüyorsanız. Ne acayip değil mi!

Ne yazık ki bu kasaba da kendini hatalı bulan insan yok. Yalnızca Tom kendini haklı bulabilecek felfesik düşüncelere sahip. O da nasıl görünüyor kameranın arkasından bir görseniz.

Trier; benim de yaklaşık 3 sene boyunca problemini yaşadığım bir konuyu ele almış. Çok derin bir empati kuruyorum yönetmenle. Tek bir olur cevap veremediğimi hatırlıyorum, bana o kadar yapılan haksızlıklara karşın.

Gerçekten yerli yerinde bir film. Sinematografik şekillenmesini eleştirecek değilim. Görsel kompozisyonu da bir kenara  bırakmış olduğuna kızmıyor değilim. Ama sağlam derecede iyi bir entellektüel analiz ile karşı karşıyayız.

Sizde Greys (Nicole Kidman) gibi; hak edilenden daha fazlasını sabırsızlıktan dolayı uygulamaya sokmak niyetinde değilseniz; ikileme düştüğünüz ve ruhani problemler yaşadığınız en küçük olayda bile hakkınızı arayın. Lakin böyle bir hak peşinde koşmayan ve sizin hatalarınızı görmezden gelip, küçük bir içsel problem dahi yaşamayan insanlar biliyorum. Onlar da ne yazık ki; kendilerini toplumdan uzak tutuyorlar.

Aman aman; kibire karşı kibir sadakadır unutmayın. Ya göründüğüz gibi olun, yada olduğunuz gibi görünün. Yoksa ya tecavüze uğrar, ya da hak etmeyen küçücük çocukları öldürmekle sıfatlanırsınız...

Hiç yorum yok: