Görüntünün Menteşesi
- Adam kızın odasına zorla girer, kızı saçından tutup yere fırlatır.
Yine soralım:
Bir görsel oluşum hangi temele sahiptir? Nasıl olacak da biz görsel yetimizle düşüneceğiz. Ne yapmalıyız!
Yukarıdaki cümleyi "etrafından bağımsız" gibiymiş gibi inceleyelim:
Oda- Kızın odası.
Giriş- Zorla, kaba kuvvetle yapılıyor.
Adam içeriye girdiğinde kız odada.
Adam kızı saçından tutup yere fırlatıyor.
Bu bir -en basit- edebi tasvirdir. Ben; adam, kız, oda gibi belirli kelimeler kullanarak "neden- sonuç"
ilişkisini kurmak istedim ve bunları kendimce "kurmaca" bir zemine yerleştirdim.
Bir daha soruyorum:
Adam kimdir, nasıldır? Adam kelimesi- kavramı ne demektir ve ne için kullanılır!
Türk ezberi için cevap vericeksem -istisnalar dışında- siyah saçlı, uzun boylu, yakışıklı erkek tipi için kullanılır. Yüzde 90 kabulümüz diyorum...
Demek ki? Edebi bir tasvirdeki kelimeyi- kelimeleri düzenleyen belirli bir altyapı kesinlikle vardır:
- Genetik- Irk- Kültür- Aile- Çevre. (Bilimsel Sonuçlar)
Değil mi!
Peki edebi tasviri düzenleyen bu altyapı dışına çıkılabilir mi! Bunlardan kurtulamaz mıyız?
Olabilir. Bakalım...
"Çevre" kavramından gidelim: İngilizler, ya da Kuzey Avrupalılar için biraz daha farklı bir coğrafya gelişimi dolasıyla ADAM kabulü değişir. En basitinden Rooney tipli bir "Adam" tasviri yaparız, "sarı kafa- kırmızı ten".
Biraz daha geriden bu sefer genetik kavramından düşünelim:
Çevreden bağımsız olarak ilk iki insanız. İlk sanat hamlemizi ortaya koyduğumuz; Ephos (Epik- Destansı) olayda örnek aldığımız şey "su" da yansıyan kendimiz ya da karşımızda gördüğümüz ikinci eş- insandır.
Bu genetik altyapı ile en geriye giden "İLK İKİ İNSAN" yani "ADAM" figürü bizim şimdi yapacağımız bir filmde oynayacak ADAM figürü ile benzer midir!
Evet değil mi! Bazı nüanslar dışında, Evrim Teorisine veya Evrimli Kutsal Kabullere göre de benzerler. İlk insanın Adam'ı ile, benim Adam'ım bir takım farklılıklar dışında aynı menşeidir...
"Man", "Adam", aynı kabullere sahiptir.
Hiç görmediğiniz, birden ortaya çıkacak bir insan tipi olmayacağına göre (bilimsel kanıt) her insan erkek tipi ADAM'dır önergesini yapabiliriz...
Yani "Adam" hem telafuzu, hem frekansı, hem okunuşu, hem anlamı, hem imgesi itibariyle bana atalarımdan mirastır. (1)
EE.
O zaman SANAT kavramı da bana hem açılımı, hem dalları- budakları, hem biçimi hem de içeriği olarak atalarımdan gelmiştir. (1)
En yukarıdaki cümledeki Kız, Saç, Oda gibi her kelime de bana atalarımdan mirastır. (1)
Peki ben bu mirasla ne yapabilirim?
- Alır aynen önceki gibi harcarım. (Klasik Sanat)
- Almam. (Ölüm)
- Alırım, değiştirir harcarım. (Yaratı)
Sanat kavramında "antropolijik olarak" geri gidebileceğiniz maksimum ayraç- genetik- ilk insandır.
Deneyin:
Sanat yorumlanmasında hangi türden "akl'ı baliğ" insan ile karşılarsınız karşılaşın "amatör" anlamda aynı şeyden bahsederler. (2)
Edebiyat, Resim, Heykel, Müzik, Mimari kafada aynı şimşekleri çakar. (2)
Aynı şimşekler; insanların ilk gününden bu güne kadar toplana toplana, yığıla yığıla, karışa karışa, bilinçsizce bizlere ulaşır. (1-2)
Mit, Graf, Çizim, Papirüs, Biblos, Edebiyat, Müzik...
Kültürünüze aktardığınız "dokunulmamış" mirasınız sizi "Klasik" yani "yaratamayan" sinemacı yapar. Çünkü yaratmak ancak "ibda" etmek ile olacaktır. Yani sıfırdan türetmek ile.
Sıfırdan türetmek, yani mirası almadan yaşamak da imkansız olduğuna göre. (Sperm- Yumurta)
Bize düşen; klasik olanı alıp (iyice belleyip) kendini tekrarlayan yeteneklerimizle " kökleri aynı" ama bir daha hiçbir zaman olamayacak bir eseri "yaratmak" olmalıdır. Yaratmak kelimesine "etimolojik" olarak da bir göz atın...
Önce; sinemayı; kendi içindeki ezberli mirastan kurtarmalıyız. (Akımlarından.) (Devrim- Avangart- Ekspresyonist- Yeni Dalga- Sürreal- Real- Yeni Real)
Gördüğümüz akımların Resim ve Edebiyat'a ait olduğunu görüp onlardan da kurtarmalıyız.
Resim ve Edebiyat'ı insandan, insanı da zamandan kurtarmalı ve salt "aynı tekrar köklü" periyotlar ile tarihi sıfırdan yazmalıyız.
Hayır! Tarkovski de benim gibi düşünmüş! ondan söylüyorum! Bana inanmazsanız ona da bakabilirsiniz!
Zor mu?
Deneyelim:
Şimdi en baştaki cümleyi: "Adam kızın odasına zorla girer, kızın saçından tutup kızı yere fırlatır." pasajını kader filminde görsel olarak bulun...
Sonra filmin bütün sahnelerini aynen benim örneğim gibi geçmişinden kurtarıp, bir bakın Demirkubuz mirasını nasıl kullanmış?
YARATMAK
Aynı cümleden örnekle:
- Adam kızın odasına zorla girer, kızın saçından tutup kızı yere fırlatır.
Adamın tipini kendi kısır mirasından kurtardınız ve bilinçli bir şekilde başrolünüzü seçtiniz. Oda'yı yine tüm filmin havasına göre belirlediniz. Kız'ı ve saçlarını da hazırladınız, geriye aksiyon kaldı.
Adam geldi, her filmdeki gibi kızı tuttu ve yere attı.
Kafanızda canlandı mı? Herkes için söylüyorum.
Yani işte ilk canlanan şey, "ilk olan", miras olan, avam- entel farketmez doğrudur! Acaba?
Peki buradaki ve temeldeki yanlış ne!
Birincisi bir filmin yapımına bir cümleyle başlanmaz. (Film Fikri- Cümlesi gibi)
İkincisi halen miras yemek ile meşgulsünüz.
Üçüncüsü görsel- düşünmek için kelimelere ihtiyacınız yok!
Film fikri; zaten filmin kendisidir. Yani edebi bir tasvir ile film yapılmaz. Sinopsis, Thretman- Senaryo dediğimiz şeyler geçmişin mirasıdır ki bu miras Bakanlığa Başvurmak, Yapımcıya Okutmak ve etrafa yapmak içindir. Ya da yolunuzu kaybetmemeniz içindir!
Yani ilk önce edebi düşünüp; sonra onu görselleştirmeniz ilk baştan hatadır.
İlk başta hata yapıp mirasyedi olursunuz doğrudur, ama peki ya sonra?
Tüm diğer sanatlardan kurtuldunuz mu! O zaman şimdi Griffith, Godard, Tarkovski'den de kurtulun.
Üç boyutu ve atmosferik düzenlenmesi ile 4.boyut uzayı kafanızda bilinçlemelisiniz. Bilinciniz size ata mirasınızı sunacaktır, ama lütfen "sezginize" yani size ait olan yaratıya da güvenin.
Bilinç ortak bir hafızadan dem alır, sezgiler ise sizin kismetinizdir. Sadece size aittir.
Yaratmalısınız. Atın geçmişinizi, tarihi tekrardan yazacağız...
Evet.
Cümleyle düşünmek, senaryo yazıp- ardından yönetmene çektirmek para kazanma, piyasayı canlandırma işidir.
Piyasa Klasik olanı çok kurcalamadan halletmenizi ister.
Peki; yaratmak isteyen arkadaşım sen neyi istiyorsun.
En baştan buna karar ver!
Demirkubuz Sineması
Tarkovski'nin Stalker'ının "Dream- Rüya Sekansı" var. Burada biçimiyle yer etmiş bir "zaman dışı" müzik eseri ile karşılaşıyoruz. (Tarkovsky- Dream Squence)
Kader filminde bir "arabesk" altyapı babında devamlı maddeleştiriliyor bu eser...
Tarkovski'ye saygıyı film biçiminde göstersek daha iyi değil mi! Film biçiminde, yaratmak babında söylüyorum yani...
Masumiyetimiz bu filmde de devam ediyor. Bir döngüye çoktan girmişiz de haberimiz yok.
Her filmde sanki filmin temelini anlamamışız gibi bir son "pasaj" ile karşılaşıyoruz. (Kıskanmak- İtiraf gibi)
Salak yerine mi koyuluyoruz yoksa, edebiyattan kalan bir "giriş- gelişme- sonuç- mirası mı bu.
Ortaokul'da öğretmenimiz bize; 1-2 paragraf ile giriş, 4-5 paragraf ile gelişme, yine bir 1-2 paragrafla "sonuç" ayraçlarını öğretmişti. Kompozisyon yazardık bu biçimde...
Kader filminde de 2 (Vildan ile konuşma- Kapı Açılma) paragraf, Kıskanmak'da 1 (itiraf) paragraf olarak gördüğümüz "sonuç" nedir, nerden gelmedir! Hangi temelden dem almaktadır!
Oyuncuları bekliyorum, oyunu ne kadar sonuçlasam da hep bir şekilde sonunu bekliyorum filmin! Bu özelliğini beğeniyorum filmlerin tabii. Edebiyatta bunu iyi yapıyor...
Görsellik basit, kompozisyonlar çok aşırılanmış- hızlanmış plan-lamadan dolayı "hikayeyi anlatayım da ben gideyim" demek istiyor.
Son sahneler "vurucu".
Filmin sonundaki netsiz bir "Vildan Atasever" görseli; yönetmenin tüm filmlerini belirliyor.
İşte...
Zeki Demirkubuzun Kader'i...
Mi?
16/02/2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder