Aslında çok sinirliyim bilseniz! Hani sanatçı ismine saygım olmasa yapılanları da yapacaklarını da, yapmış olduklarını da bir kalemde ortaya serip, kurtulacağım bu dertlerden!
Tarkovski'nin sinemasal düzen peşinde koşmaktan sefalet içinde hayatını kaybetmiş olması mı korkutuyor sizleri. "Mühürlenmiş Zaman" diye bir kitap kalemlemiş bu adam yedi tane baba gibi eserini anlayalım diye. Röportajları var binbir türlü, günlük tutmuş ve her şeyini açıklamış buralarda. Siz neden birşey sunmuyorsunuz, neden bildiklerinizi yazmıyorsunuz. Röpartajla olacak iş mi bu. Neden yaptığınız ve yapmaya çalıştığınız sinemayı anlatmıyorsunuz.
Tarkovski "Zaman İçinde Zaman" algısını ortaya koymaya çalışmasaydı, diyalekt merkezi ile rüya- gerçek konumunu filmlerinde uygulamaya çalışmasaydı, Kurban (Offret) olmasaydı mesela Bal, arada kalan Süt, Stalker biçimli Yumurta olabilir miydi.
Uzak, Kasaba olabilir miydi.
Kosmos neye göre konumlanacaktı.
Boyut, sinema ve zaman mefhumu size Rusyadan Allah hizmetçisi bir adam sayesinde ulaştı. Sizden neden bize bir yazı ulaşmadı. Halen Tarkovski'nin peşinde koşuyor şu gençler. Yazıversenize. Yazmak size gizliden de olsa film yapmanın hazzını verecek, yazmak size daha da öteye gitmek için fırsat verecek. Paylaşmazsanız genç sinemacılarla fikirlerinizi- herkes anlamak ve uygulamak zorunda değil- Türk sanatı nasıl gelişecek, insanlık nasıl estetik bir birikimle konumlanacak. Öğrensinler ki yapsınlar, hayata bir değer katsınlar, güç kazansınlar, kazanalım hepimiz. Öğrenmek isteyenler var, olacak...
Derdiniz iktidar mı, kimse bilmesin mi istiyorsunuz bildiklerinizi? Ya da bilmiyorsunuz yaptıklarınızı. Halbuki görünen o değil, artık devir o değil, küçük bir harf için, zaman denklemli sinemanın bir kelimesi için ağzı açık bekleyenler var. Yaptıklarınızı bilmiyorsanız birşey demicem!!!, ama biliyor da saklıyorsanız, bundan sonra kendimi bir Rus yönetmeni olarak algılamaktan daha fazla onur duyacağım.
Bal filmi Kurban'ın zaman algısına ulaşmış, onu biçim olarak tamlayabilmiş nadir bir film, bravo! Devrim bu, belki de şu an için sinemanın biçim olarak ulaştığı son nokta. Ama nasıl anlatılabilir değil mi, duyarlar mı?, ilk önce ben bir yapayım da!!!
Ben yalnızca insanlığa olan hizmetimi yapıyorum, derdim hiçbir varlığın rızasını kazanmak değil. Allah rızasını kazanmak için yapan taat ehli değilim, tenzihli teşbihim ben, benim şiarım da Allah rızası olmadan hiçbir şey yapılamaz zaten.
BAL- ZAMAN İÇİNDE RİVAYET-İ MİRAÇ
Arkadaşlar! Öğrenmek derdindeki; sinema ve zaman ilişkisini inceleyen kardeşler!
Matruşka tarzı, lahana misali bir örtü var bu filmde. Bu mantık açılımı için Tarkovski Kurban yazımı da okursanız çok yararlı olacaktır.
Bu yüzden 100 dakikalık bu filmi giriş sekansıyla bir kabuk kabul edelim. Adamın ağaçtan düşmesi gerçekleşecek ama ne zaman! Biraz sabredelim.
Bu sekans başlangıcı, bir zaman biriminin başlangıcı kabul edilebilir. (ZAMAN=SAAT, DAKİKA gibi) Bu sahne ki diyalekt bir bir amaç içerir, gerçek film konusunun ana hikayesi değildir. Sonunda görebilirsiniz...
Doğrusal ilerleyen bir hikaye okudukça, ileriye doğru gidersiniz. Geçmişle bağlantılı bir durum aktarmak gerekirse, -yazarlar sakınırlar- zamansal bir düzlemde (bildiğimiz ileri doğru ilerleyen) geriye doğru gitmeliyiz. Cumartesi günü 10.20 de geçen bir konunun anlatımı sırasında geçmişteki bir örnek anlatılacaksa "örneğin Cuma 10.00" diye belirtmek veya göstermek veya seslice söylemek gerekecektir. İşte bu sinemayat (edebiyat+sinema) devşirmesinde FlashBack dediğimiz noktanın ilk oluşumunu ifade eder. Bu FlashBack farklı renklerde, farklı sis ve perdeli yansıtımlarıyla, ya da sinema hikayesinin devam eden görüntüsünün tersinde bir imaj görüntüsü ile real ve sürreal ikileme ile sinemasal olmayan bir yapı kurar. (Renkli ve Siyah Beyaz- Tarkovski İvan'ın Çocukluğu- Rüya= Misal)
Tarkovski'nin Kurban'ı; -zaman algısını farklı bir noktaya vardırmak için faklı zaman noktalarını- yani Cumartesi 10.20 ile Cuma 10.00 diye ayırdığımız noktaları aynı kompozisyon bütünlüğünde anlatarak büyük bir devrim oluşturmuştur.
Her farklı gün, saat ve dakika aynı düzlemin temel parçaları gibi kabul edilerek, birbirinden kopmaları da engellenerek altyapı kurulur. Mesela kurgudaki sırayla görüntü birimi olarak:
1- Uyuyan adam
2- Ormanda gezerken
3- Balık tutarken
4- Balığı evde ailesiyle yerken
5- Uyandı. (1 deki aynı elbise ve ortam)
6- Annesiyle tartıştı ve bayıldı.
7- Yeniden uyandı.
Bakın sıralamada ilk uyumayı göstermediğimiz için ikinci uyanma (7) analitik mantığa göre, avama aykırıdır. Ama ben filmin ismini ve jeneriğini ya da filmin tüm altyapısını (anlatım- içerik) insanların aslında uyuyor olduğu metaforuna kurarsam ve diyalogları, resimleri, sinyalleri buna göre düzenlersem 5 de gösterdiğim uyanma 1 de gösterilen uyuyan adam'a, 7 deki uyanma da tüm filmin alt metnindeki uyanmaya denk gelir.
Bakın bu sinema alt yapısı Klasik Newton fiziğinin, Kuantlar ile aykırılanması sonucu ortaya çıkmıştır. Zaman ve eş değer bilim evreleri, Zaman mefhumu ile ilgili bir takım gelişim evreleri ortaya koyunca klasik edebi "giriş, gelişme, sonuç" yani yukarıda" 1-5 arası sinemanın" , ana akımın dışında düşünmeye başlayan bir takım yönetmenlerin oluşmasına sebep olmuştur. "Holografik bir ileti yayınıdır bu ancak belirli zamanlarda açılım yapar."
Zaman; x, y, z koordinat değerlerinin dışında bir alanı temsil ediyor. Resmin iki boyutuna karşın obtüratörlü fotoğraf makinesi zamanı biraz da olsa elinde tutmaya başlayınca, bilimin ilerlemesi durmak bilmedi ve bir sanat daha ortaya çıktı. Sinema şu an üç boyut ve esas alanı dördüncü boyut derinliklerinde ilerliyor. İnsanlığın ihtiyacı üzerine bu noktalara temas etti ve başka isimlerde ilerlemeye devam edecek. (Sanat paranteziyle)
Seyircinin koltuğunda kuralan parelel evrenin içinde; seyircinin kendi aksiyonunu belirlediği ama ana düzlemi sabit olan yeni bir sanat ortaya çıkacak bu da 5. Boyut (Bilinç) değerlerini zorlayacak bir kurulum olacaktır.
Evet... Çok konuştuk dönelim geriye...
1- Şimdi arıcı babanın ağaca çıkma sahnesini hemen gördüğünüz gibi filmin başlangıcı yapmayın. Zaman algınızı kontrol etmeye başlayın. ( Yönetmen Adayı İçin).
Şimdi bu sekans neden bu kadar geriden başlıyor. Yani Baba neden bu kadar geriden geliyor ve neden bu kadar uzun bir sahne bu.
Zaman algısını kontrol edelim.
Eisenstein ritmik kurgu üzerinde çalışırken Üst Tonal bir kurgu keşfinde bulunmuştu. Bana göre bu 7 renk ve 7 ses olasılıklarının matematikle denklemleşmemiş haliydi. Eisenstein bu matematiksel olguyu yetersiz bilim yüzünden anlatamadığı için doğru düzgün kimse anlamadı, kimseye de anlatamazdı zaten.
Buna göre her filmin bir matematiksel kurgu değeri vardır. Yani 7 renk belirli bir ritm oluşturur ve 7 ses in getirisi ile birlikte ampirik- hesaplanabilir sonuçlu bir değer ortaya koyar. İşte bu matematiksel alan (kapalı kontrol hacim) bir matruşka gibi kendi küçük alancıklarının orantılı değerleri ile birlikte bir düzen kurar.
Şu ki sizin iyi film diye izlediğiniz, yönetmenin "işte burda kesmek gerekli" dediği, neden burada kesildi diye sorduğunuz "ama ben böyle istediğim de ondan" denilen, Tarkovski'nin Mirror kurgusunda zorlandığı nokta gibi her şey norm düzlemde (günlük hayat) matematiksel bir karşılık ifade etmektedir. Yalnız bilimsel olarak hesap yapamadığınız için, ruh denilen "real zaman üstü beyin süzgeci" hissi olarak size bunu anlama, kesme (cut) fırsatı tanır. Ariflik- sanatçılık şiarı denilen şey ruhun gelişimini destekler, alimlik şiarıda bilimi destekler. (Sanat- Bilim- Din) Şimdiki sanat adamları bilimden ve getirilerinden uzak kaldıkları için, yalnızca ruhani tekamülleri ile film çekerler. Aslında sanat ve bilim aynı şeyi farklı şekillerde açıklar gibi gözükse de gerçek bir sanatçı her zaman iyi bir bilim adamıdır...
İşte Bal filmindeki babanın uzaktan gelip, biraz yavaş davranarak ağaca çıkması hem estetik seçim, hem filmin genel zaman alımı, hem de zaman içinde zaman uygulaması için belirli bir Matruşka düzeni kurmak amacıyla; film zamanı nedeniyle uzun tutulmuştur. (Matematik- Ruh)
İlk sahnenin jenerik içine yerleştirilmesi Nuri Bilge'nin, Semih Kaplanoğlu'nun ve otör sinemacıların önemli bir artısıdır. Filmin devamlılığı ve hikayesel alt tabanı bozulmadan film içeriği tanıtılır...
Bal yüksek bir görsellik şölenidir. Doğru mercek ve getirisi kompozisyon seçimleri, ışık değerleri gibi öğeler düşünüldüğünde çok başarılı bir çalışmadır. (Görsel yetenek de renk frekanslarına göre belirli bir matematik değeridir- Görselllik, matematik gibi gelişebilir bir yetidir.)
Yalnız Bal filminde tekrar eden kameraya girme (hemen hemen her planda kamera bir yerleri gösterirken karakter çerçeveye giriyor) sıkıcıdır. Planlar kurgusal devinimin karmaşıklığından dolayı, yönetmen korkusuyla bu şekilde başlatılmıştır. Zaman algısı nedeniyle bu tür filmleri yaparken her an kontrol kaybetmek üzere olduğunuz bir zeminde hareket ettiğiniz için sizi temkinli davranmaya iter. Bu da bir sonuçtur. Yakın plan geçişleri, genelden başka bir zaman algısında iken aniden yakına geçmek, sahneye yakınla başlamak, bu açılımı sabitler ve tekrar hissini bozar. Kurtarır bizi...
22 Ekim... Film zamanı. OKU deniyor. (İkra) Alak suresi ilk ayet. İlk emir. Allah'ın ilk emri. Derininden girmeye gerek yok artık, ne olduğunu herkes biliyor ama şunu söylemek lazım: Oku kelimesi eğer bir dayatma içermesi babında, Kuran Emri lan bu gibi bir zorbalıkla söylenseydi oyuncu tarafından, film evreni yabancılaşma ve ilk baştan kopma sergileyecekti. Bu ses tonu ile ideolojik olana değil, alt metini inceleyecek kişiye seslenmiş oluyor yönetmen ve genel seyirciyi de ürkütmüyor. Var ama yok, gerçek ama rüya...
Miraç ve Hadis- Rivayet kaynaklı alt taban da işlemeye başlıyor OKU ile. Rüya gören Yusuf anlatmaya başlıyor ki babası seyirciye anlatılması gereken rüyayı filmle anlattırmak için "ortalık yerde rüya anlatılmaz" diyor.
Filmin rüya başlangıcını son sahnedeki ağaçla metaforlaştırabiliyoruz lakin babanın bu sözü; çocuk- baba ilişkisini film içinde kurmak ve realden kaçmamak (hikayeyi tutmak) için kullandığını da incelemeliyiz. Aslında ağır bir tepki gibi bu; yanlız okuyamayan Yusuf azarlanabiliyor bu amaçla...
Fısıldama ile birlikte rüya sahnelerinin konumunu seziyor (sürreal), diğer tümleşik sahneleri de Yusuf'un normal konuşmasından algılamaya çalışıyoruz. Kuşun baba tarafından salınması ile birlikte dikkate değer bir rüya- gerçek ayrımına geliyoruz...
Ne kadar konumlamaya çalışırsak çalışalım, filmin düzlemini kuran yönetmen kendince doğru veya yanlı olarak hareket eder. Tarkovski'nin zaman içinde zaman denklemi matematiksel olarak hata verse de, ilk uygulayan olduğu için bir takım kabuller doğurur (Bizler için). (Matematikten kaçıp hisse bırakılan alan hata verebilir.) Tabiki de bu yönde ilerlerken Tarkovski'yi örnek almamız mümkündür.
Zaman algısının ritmini elde edebileceğimiz bir denklem de bulunmaya yakındır şu aralar...
Yusuf okula gitti ve ezberlediği değil de, sıfırdan okuması gereken yerden imtihan edildi. Amacı kurdela almak ve OKU fiilini babasıyla paylaşmaktı, lakin dalga geçildi ve o da doğal olarak üzüldü.
Metaforları size bırakıyorum buradaki...
Kadraja sonradan girme olayı burada da seyircinin kafasındaki algıyı karıştırmaya yönelik. (Yusuf- Pencere) Bence gereksiz...
Real düzlemi takip etmemiz için bir ağaç- gemi sunuldu bize bu gemi daha yeni yapılıyor. Üzüntü ile eve gelen Yusuf bu gemiyi buldu.
Fısıldama; rüya sahnelerini biçimliyor. İlk sahnede babasının kucağına oturmuş bir Yusuf'un dış ses ile birlikte rüyayı anlattığını düşünün bu sahnelerde... (İkinci bir fısıldama- Elma Yeme Sahnesi- Yönetmenin Seçimi: Avam'ı ayakta tutmak için hikayeleştirme yeniden)
Görsel öğelerin, net alan derinliğinin, biçim ve renk dizaynının (sandalye ve elma), oyuncuların giydiği elbiselerin kontrastlarının, araçların gölgelere olan uyumlarının ve kompozisyon ögelerinin ikametine dikkat edelim lütfen...
Babanın hastalık nöbetine ve geyik görme sahnesine kadar fısıldama ve fısıldamanın hikayeleştirilmesi yani Yusuf'un rüyasının anlatımı söz konusu. Rüya devam ediyor...
Gerçekten de rahatsız edeci bir şekilde tekrar eden oyuncu- hareket eden cisim- plan başlangıcı uyuşmazlığı söz konusu. Bu filmiyle doğrusal zamandan kaçınan yönetmen, sıralı-doğrusal plan başlangıçlarıyla filmin biçimini bozmaya neden olacak kadar isabetsizleşiyor, bazı zamanlarda...
Ezan, babanın namaz kılması ve ka'de ya da ka'de-i ahire de miraç sembolünü işaretleyerek; filmin manevi yükselemini sağlayacak ettehiyatu gelecek şimdi. Namazda oturmadır kade. İleriki sahnelerde de Miraç ve Ettehiyatu kadınlar tarafından anlatılacak. Ben anlatmayayım...
Yalnız farkındaysanız halen rüyadayız ta ki kuşun peşinden koşan çocuğu görene kadar...
Bu çocuk halen koştuğu yere gelmiş değil, dikkat edin plan açık bir plan (Yani çocuk kameradan uzaklaşıyor- yaklaşsa kapalı plan olacaktı). Bu plan, başka bir plana da bağlı olmalı yani.
Okula dönüyoruz ve "zaman içinde zaman zaman" eylemi ile birlikte geminin ikinci halini (direkleri var) takip eder hale geliyoruz. (Bu takip real düzlemi farkettirmek için konulmuş)
Düzlemleri, yani hangi hikayenin hangi durumda devreye girdiğini görmek için; elbiseleri takip edin. Annesinin yanında hayvanın suladığı defterini kurutan Yusuf, elbisesini değiştirip yeniden rüya düzlemine (fısıldama düzlemine geri dönüyor).
Ne kadar BAL var değil mi ağaçtan bal indirme sahnesinde. Yusuf ne kadar da ballı bir çocuk esasen rüyasında...
Devam edeceğiz...
Tarkovski'nin sinemasal düzen peşinde koşmaktan sefalet içinde hayatını kaybetmiş olması mı korkutuyor sizleri. "Mühürlenmiş Zaman" diye bir kitap kalemlemiş bu adam yedi tane baba gibi eserini anlayalım diye. Röportajları var binbir türlü, günlük tutmuş ve her şeyini açıklamış buralarda. Siz neden birşey sunmuyorsunuz, neden bildiklerinizi yazmıyorsunuz. Röpartajla olacak iş mi bu. Neden yaptığınız ve yapmaya çalıştığınız sinemayı anlatmıyorsunuz.
Tarkovski "Zaman İçinde Zaman" algısını ortaya koymaya çalışmasaydı, diyalekt merkezi ile rüya- gerçek konumunu filmlerinde uygulamaya çalışmasaydı, Kurban (Offret) olmasaydı mesela Bal, arada kalan Süt, Stalker biçimli Yumurta olabilir miydi.
Uzak, Kasaba olabilir miydi.
Kosmos neye göre konumlanacaktı.
Boyut, sinema ve zaman mefhumu size Rusyadan Allah hizmetçisi bir adam sayesinde ulaştı. Sizden neden bize bir yazı ulaşmadı. Halen Tarkovski'nin peşinde koşuyor şu gençler. Yazıversenize. Yazmak size gizliden de olsa film yapmanın hazzını verecek, yazmak size daha da öteye gitmek için fırsat verecek. Paylaşmazsanız genç sinemacılarla fikirlerinizi- herkes anlamak ve uygulamak zorunda değil- Türk sanatı nasıl gelişecek, insanlık nasıl estetik bir birikimle konumlanacak. Öğrensinler ki yapsınlar, hayata bir değer katsınlar, güç kazansınlar, kazanalım hepimiz. Öğrenmek isteyenler var, olacak...
Derdiniz iktidar mı, kimse bilmesin mi istiyorsunuz bildiklerinizi? Ya da bilmiyorsunuz yaptıklarınızı. Halbuki görünen o değil, artık devir o değil, küçük bir harf için, zaman denklemli sinemanın bir kelimesi için ağzı açık bekleyenler var. Yaptıklarınızı bilmiyorsanız birşey demicem!!!, ama biliyor da saklıyorsanız, bundan sonra kendimi bir Rus yönetmeni olarak algılamaktan daha fazla onur duyacağım.
Bal filmi Kurban'ın zaman algısına ulaşmış, onu biçim olarak tamlayabilmiş nadir bir film, bravo! Devrim bu, belki de şu an için sinemanın biçim olarak ulaştığı son nokta. Ama nasıl anlatılabilir değil mi, duyarlar mı?, ilk önce ben bir yapayım da!!!
Ben yalnızca insanlığa olan hizmetimi yapıyorum, derdim hiçbir varlığın rızasını kazanmak değil. Allah rızasını kazanmak için yapan taat ehli değilim, tenzihli teşbihim ben, benim şiarım da Allah rızası olmadan hiçbir şey yapılamaz zaten.
BAL- ZAMAN İÇİNDE RİVAYET-İ MİRAÇ
Arkadaşlar! Öğrenmek derdindeki; sinema ve zaman ilişkisini inceleyen kardeşler!
Matruşka tarzı, lahana misali bir örtü var bu filmde. Bu mantık açılımı için Tarkovski Kurban yazımı da okursanız çok yararlı olacaktır.
Bu yüzden 100 dakikalık bu filmi giriş sekansıyla bir kabuk kabul edelim. Adamın ağaçtan düşmesi gerçekleşecek ama ne zaman! Biraz sabredelim.
Bu sekans başlangıcı, bir zaman biriminin başlangıcı kabul edilebilir. (ZAMAN=SAAT, DAKİKA gibi) Bu sahne ki diyalekt bir bir amaç içerir, gerçek film konusunun ana hikayesi değildir. Sonunda görebilirsiniz...
Doğrusal ilerleyen bir hikaye okudukça, ileriye doğru gidersiniz. Geçmişle bağlantılı bir durum aktarmak gerekirse, -yazarlar sakınırlar- zamansal bir düzlemde (bildiğimiz ileri doğru ilerleyen) geriye doğru gitmeliyiz. Cumartesi günü 10.20 de geçen bir konunun anlatımı sırasında geçmişteki bir örnek anlatılacaksa "örneğin Cuma 10.00" diye belirtmek veya göstermek veya seslice söylemek gerekecektir. İşte bu sinemayat (edebiyat+sinema) devşirmesinde FlashBack dediğimiz noktanın ilk oluşumunu ifade eder. Bu FlashBack farklı renklerde, farklı sis ve perdeli yansıtımlarıyla, ya da sinema hikayesinin devam eden görüntüsünün tersinde bir imaj görüntüsü ile real ve sürreal ikileme ile sinemasal olmayan bir yapı kurar. (Renkli ve Siyah Beyaz- Tarkovski İvan'ın Çocukluğu- Rüya= Misal)
Tarkovski'nin Kurban'ı; -zaman algısını farklı bir noktaya vardırmak için faklı zaman noktalarını- yani Cumartesi 10.20 ile Cuma 10.00 diye ayırdığımız noktaları aynı kompozisyon bütünlüğünde anlatarak büyük bir devrim oluşturmuştur.
Her farklı gün, saat ve dakika aynı düzlemin temel parçaları gibi kabul edilerek, birbirinden kopmaları da engellenerek altyapı kurulur. Mesela kurgudaki sırayla görüntü birimi olarak:
1- Uyuyan adam
2- Ormanda gezerken
3- Balık tutarken
4- Balığı evde ailesiyle yerken
5- Uyandı. (1 deki aynı elbise ve ortam)
6- Annesiyle tartıştı ve bayıldı.
7- Yeniden uyandı.
Bakın sıralamada ilk uyumayı göstermediğimiz için ikinci uyanma (7) analitik mantığa göre, avama aykırıdır. Ama ben filmin ismini ve jeneriğini ya da filmin tüm altyapısını (anlatım- içerik) insanların aslında uyuyor olduğu metaforuna kurarsam ve diyalogları, resimleri, sinyalleri buna göre düzenlersem 5 de gösterdiğim uyanma 1 de gösterilen uyuyan adam'a, 7 deki uyanma da tüm filmin alt metnindeki uyanmaya denk gelir.
Bakın bu sinema alt yapısı Klasik Newton fiziğinin, Kuantlar ile aykırılanması sonucu ortaya çıkmıştır. Zaman ve eş değer bilim evreleri, Zaman mefhumu ile ilgili bir takım gelişim evreleri ortaya koyunca klasik edebi "giriş, gelişme, sonuç" yani yukarıda" 1-5 arası sinemanın" , ana akımın dışında düşünmeye başlayan bir takım yönetmenlerin oluşmasına sebep olmuştur. "Holografik bir ileti yayınıdır bu ancak belirli zamanlarda açılım yapar."
Zaman; x, y, z koordinat değerlerinin dışında bir alanı temsil ediyor. Resmin iki boyutuna karşın obtüratörlü fotoğraf makinesi zamanı biraz da olsa elinde tutmaya başlayınca, bilimin ilerlemesi durmak bilmedi ve bir sanat daha ortaya çıktı. Sinema şu an üç boyut ve esas alanı dördüncü boyut derinliklerinde ilerliyor. İnsanlığın ihtiyacı üzerine bu noktalara temas etti ve başka isimlerde ilerlemeye devam edecek. (Sanat paranteziyle)
Seyircinin koltuğunda kuralan parelel evrenin içinde; seyircinin kendi aksiyonunu belirlediği ama ana düzlemi sabit olan yeni bir sanat ortaya çıkacak bu da 5. Boyut (Bilinç) değerlerini zorlayacak bir kurulum olacaktır.
Evet... Çok konuştuk dönelim geriye...
1- Şimdi arıcı babanın ağaca çıkma sahnesini hemen gördüğünüz gibi filmin başlangıcı yapmayın. Zaman algınızı kontrol etmeye başlayın. ( Yönetmen Adayı İçin).
Şimdi bu sekans neden bu kadar geriden başlıyor. Yani Baba neden bu kadar geriden geliyor ve neden bu kadar uzun bir sahne bu.
Zaman algısını kontrol edelim.
Eisenstein ritmik kurgu üzerinde çalışırken Üst Tonal bir kurgu keşfinde bulunmuştu. Bana göre bu 7 renk ve 7 ses olasılıklarının matematikle denklemleşmemiş haliydi. Eisenstein bu matematiksel olguyu yetersiz bilim yüzünden anlatamadığı için doğru düzgün kimse anlamadı, kimseye de anlatamazdı zaten.
Buna göre her filmin bir matematiksel kurgu değeri vardır. Yani 7 renk belirli bir ritm oluşturur ve 7 ses in getirisi ile birlikte ampirik- hesaplanabilir sonuçlu bir değer ortaya koyar. İşte bu matematiksel alan (kapalı kontrol hacim) bir matruşka gibi kendi küçük alancıklarının orantılı değerleri ile birlikte bir düzen kurar.
Şu ki sizin iyi film diye izlediğiniz, yönetmenin "işte burda kesmek gerekli" dediği, neden burada kesildi diye sorduğunuz "ama ben böyle istediğim de ondan" denilen, Tarkovski'nin Mirror kurgusunda zorlandığı nokta gibi her şey norm düzlemde (günlük hayat) matematiksel bir karşılık ifade etmektedir. Yalnız bilimsel olarak hesap yapamadığınız için, ruh denilen "real zaman üstü beyin süzgeci" hissi olarak size bunu anlama, kesme (cut) fırsatı tanır. Ariflik- sanatçılık şiarı denilen şey ruhun gelişimini destekler, alimlik şiarıda bilimi destekler. (Sanat- Bilim- Din) Şimdiki sanat adamları bilimden ve getirilerinden uzak kaldıkları için, yalnızca ruhani tekamülleri ile film çekerler. Aslında sanat ve bilim aynı şeyi farklı şekillerde açıklar gibi gözükse de gerçek bir sanatçı her zaman iyi bir bilim adamıdır...
İşte Bal filmindeki babanın uzaktan gelip, biraz yavaş davranarak ağaca çıkması hem estetik seçim, hem filmin genel zaman alımı, hem de zaman içinde zaman uygulaması için belirli bir Matruşka düzeni kurmak amacıyla; film zamanı nedeniyle uzun tutulmuştur. (Matematik- Ruh)
İlk sahnenin jenerik içine yerleştirilmesi Nuri Bilge'nin, Semih Kaplanoğlu'nun ve otör sinemacıların önemli bir artısıdır. Filmin devamlılığı ve hikayesel alt tabanı bozulmadan film içeriği tanıtılır...
Bal yüksek bir görsellik şölenidir. Doğru mercek ve getirisi kompozisyon seçimleri, ışık değerleri gibi öğeler düşünüldüğünde çok başarılı bir çalışmadır. (Görsel yetenek de renk frekanslarına göre belirli bir matematik değeridir- Görselllik, matematik gibi gelişebilir bir yetidir.)
Yalnız Bal filminde tekrar eden kameraya girme (hemen hemen her planda kamera bir yerleri gösterirken karakter çerçeveye giriyor) sıkıcıdır. Planlar kurgusal devinimin karmaşıklığından dolayı, yönetmen korkusuyla bu şekilde başlatılmıştır. Zaman algısı nedeniyle bu tür filmleri yaparken her an kontrol kaybetmek üzere olduğunuz bir zeminde hareket ettiğiniz için sizi temkinli davranmaya iter. Bu da bir sonuçtur. Yakın plan geçişleri, genelden başka bir zaman algısında iken aniden yakına geçmek, sahneye yakınla başlamak, bu açılımı sabitler ve tekrar hissini bozar. Kurtarır bizi...
22 Ekim... Film zamanı. OKU deniyor. (İkra) Alak suresi ilk ayet. İlk emir. Allah'ın ilk emri. Derininden girmeye gerek yok artık, ne olduğunu herkes biliyor ama şunu söylemek lazım: Oku kelimesi eğer bir dayatma içermesi babında, Kuran Emri lan bu gibi bir zorbalıkla söylenseydi oyuncu tarafından, film evreni yabancılaşma ve ilk baştan kopma sergileyecekti. Bu ses tonu ile ideolojik olana değil, alt metini inceleyecek kişiye seslenmiş oluyor yönetmen ve genel seyirciyi de ürkütmüyor. Var ama yok, gerçek ama rüya...
Miraç ve Hadis- Rivayet kaynaklı alt taban da işlemeye başlıyor OKU ile. Rüya gören Yusuf anlatmaya başlıyor ki babası seyirciye anlatılması gereken rüyayı filmle anlattırmak için "ortalık yerde rüya anlatılmaz" diyor.
Filmin rüya başlangıcını son sahnedeki ağaçla metaforlaştırabiliyoruz lakin babanın bu sözü; çocuk- baba ilişkisini film içinde kurmak ve realden kaçmamak (hikayeyi tutmak) için kullandığını da incelemeliyiz. Aslında ağır bir tepki gibi bu; yanlız okuyamayan Yusuf azarlanabiliyor bu amaçla...
Fısıldama ile birlikte rüya sahnelerinin konumunu seziyor (sürreal), diğer tümleşik sahneleri de Yusuf'un normal konuşmasından algılamaya çalışıyoruz. Kuşun baba tarafından salınması ile birlikte dikkate değer bir rüya- gerçek ayrımına geliyoruz...
Ne kadar konumlamaya çalışırsak çalışalım, filmin düzlemini kuran yönetmen kendince doğru veya yanlı olarak hareket eder. Tarkovski'nin zaman içinde zaman denklemi matematiksel olarak hata verse de, ilk uygulayan olduğu için bir takım kabuller doğurur (Bizler için). (Matematikten kaçıp hisse bırakılan alan hata verebilir.) Tabiki de bu yönde ilerlerken Tarkovski'yi örnek almamız mümkündür.
Zaman algısının ritmini elde edebileceğimiz bir denklem de bulunmaya yakındır şu aralar...
Yusuf okula gitti ve ezberlediği değil de, sıfırdan okuması gereken yerden imtihan edildi. Amacı kurdela almak ve OKU fiilini babasıyla paylaşmaktı, lakin dalga geçildi ve o da doğal olarak üzüldü.
Metaforları size bırakıyorum buradaki...
Kadraja sonradan girme olayı burada da seyircinin kafasındaki algıyı karıştırmaya yönelik. (Yusuf- Pencere) Bence gereksiz...
Real düzlemi takip etmemiz için bir ağaç- gemi sunuldu bize bu gemi daha yeni yapılıyor. Üzüntü ile eve gelen Yusuf bu gemiyi buldu.
Fısıldama; rüya sahnelerini biçimliyor. İlk sahnede babasının kucağına oturmuş bir Yusuf'un dış ses ile birlikte rüyayı anlattığını düşünün bu sahnelerde... (İkinci bir fısıldama- Elma Yeme Sahnesi- Yönetmenin Seçimi: Avam'ı ayakta tutmak için hikayeleştirme yeniden)
Görsel öğelerin, net alan derinliğinin, biçim ve renk dizaynının (sandalye ve elma), oyuncuların giydiği elbiselerin kontrastlarının, araçların gölgelere olan uyumlarının ve kompozisyon ögelerinin ikametine dikkat edelim lütfen...
Babanın hastalık nöbetine ve geyik görme sahnesine kadar fısıldama ve fısıldamanın hikayeleştirilmesi yani Yusuf'un rüyasının anlatımı söz konusu. Rüya devam ediyor...
Gerçekten de rahatsız edeci bir şekilde tekrar eden oyuncu- hareket eden cisim- plan başlangıcı uyuşmazlığı söz konusu. Bu filmiyle doğrusal zamandan kaçınan yönetmen, sıralı-doğrusal plan başlangıçlarıyla filmin biçimini bozmaya neden olacak kadar isabetsizleşiyor, bazı zamanlarda...
Ezan, babanın namaz kılması ve ka'de ya da ka'de-i ahire de miraç sembolünü işaretleyerek; filmin manevi yükselemini sağlayacak ettehiyatu gelecek şimdi. Namazda oturmadır kade. İleriki sahnelerde de Miraç ve Ettehiyatu kadınlar tarafından anlatılacak. Ben anlatmayayım...
Yalnız farkındaysanız halen rüyadayız ta ki kuşun peşinden koşan çocuğu görene kadar...
Bu çocuk halen koştuğu yere gelmiş değil, dikkat edin plan açık bir plan (Yani çocuk kameradan uzaklaşıyor- yaklaşsa kapalı plan olacaktı). Bu plan, başka bir plana da bağlı olmalı yani.
Okula dönüyoruz ve "zaman içinde zaman zaman" eylemi ile birlikte geminin ikinci halini (direkleri var) takip eder hale geliyoruz. (Bu takip real düzlemi farkettirmek için konulmuş)
Düzlemleri, yani hangi hikayenin hangi durumda devreye girdiğini görmek için; elbiseleri takip edin. Annesinin yanında hayvanın suladığı defterini kurutan Yusuf, elbisesini değiştirip yeniden rüya düzlemine (fısıldama düzlemine geri dönüyor).
Ne kadar BAL var değil mi ağaçtan bal indirme sahnesinde. Yusuf ne kadar da ballı bir çocuk esasen rüyasında...
Devam edeceğiz...